6 Nisan 2015 Pazartesi

Necip Fazıl Kısakürek

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?

Necip Fazıl Kısakürek

1 Nisan 2015 Çarşamba

Yusuf ile Züleyha/ Nazan Bekiroğlu

Yusuf ile Züleyha/ Nazan Bekiroğlu

YUSUF İLE ZÜLEYHA
Kalbin Üzerinde Titreyen Hüzün
Nazan Bekiroğlu
       Kitap söz başı, Yusuf’un Rüyası, Züleyha’nın Rüyası, Firavn’ın Rüyası, Dua ve Yazıcının Son Sözü olmak üzere altı bölümden oluşuyor.
BÖLÜM :1  SÖZ BAŞI
      Bu bölümde kitaba şöyle başlanıyor ve kitabın küçük bir özeti veriliyor:
 “ Sözün yaradılışı Züleyha’nın yaradılışından evveldi. Âdem ki ona bütün isimler öğretildi. Yusuf’un kaderi Züleyha’ya tecelli. Züleyha’nın kaderi Yusuf’a tecelli. Kuyu. Zindan. Kuyu. Zindan. Önce çile arkasından ihsan. Züleyha vazgeçti mi maşukundan?”(s.13)
    Ve şöyle söyleniyor: “…oysa sevmek, en fazla, neyi sevdiğini fark etmek demektir ve seven biraz da neyi sevdiğini bilendir.” (s.14)

Çöl ile Başlasın Bu Hikâye
      Bu başlık altında öncelikle bu hikâye’nin geçeceği mekân olan çöl anlatılıyor.
     “Çöl ile başlasın bu hikâye. Çünkü çölün merhametli kalbinde su her şey anlamına gelir de, yemin, onbiri Yûsuf’un rüyasına giren Yûsuf’un üzerine edilir. Ve Yûsuf, Züleyha’nın düşüne de gerçeğine de çölden gelir. Ve Yakub da Yusuf’a çölden gelir.
     Susuzluğuyla çöller gezer aşık; öyle ki, Yusuf da Züleyha da, Yakub da hepsinin yolu çölden geçmektedir. Kervanın da ceylanın da yolu çölden geçmektedir.”(s.18)

BÖLÜM:2 YÛSUF’UN RÜYASI

    Bu bölümde Yusuf’un bir gece gördüğü esrarengiz rüya anlatılıyor. Yûsuf bu rüyayı derhal babası Yakub’a anlatıyor ve Yakub’un Yusuf’a cevabı şöyle anlatılıyor:
   “Sustu Yakub. Neden sonra, sus, dedi Yûsuf’a, rüyan sana devlet demektir. Ama zamanı çok sonraları gelecektir. Şimdi sus cânım oğul.” (s.25)

Özet: Yûsuf’un Güzelliği
     Bu başlık altında Yûsuf’un güzelliği tasvir ediliyor. Bu tasvirlerden bir örnek şöyle: “Güzeldi Yûsuf, o kadar güzeldi ki Yûsuf’u hiç görmemiş bir yazıcı, onun güzelliğini anlatmaya gelince sıra, sadece susardı ve onun güzelliğini ancak özetleyebilirdi. Çünkü güzelliğin özeti yazıcının sözcüklerinden çok okuyucunun muhayyilesi demekti. Sözcük sınırlı, muhayyile sınırsızlıktı.” Ve “ Güzeldi Yûsuf. O kadar ki, adı Mâh-ı Ken’an’dı. Yani Ken’an’ın dolunayı. (s.27)

Öykü: Bedevinin Yûsuf’a Bir Ayna Armağan Etmesi
      Bu başlık altında yoksul bir bedevinin Yûsuf’u gördüğü zamanki hayranlığı ve ona bir ayna hediye etmek istemesi anlatılıyor. Bedevi Yûsufa şöyle söylüyor. : “Sana, dedi bedevi, en uygun armağan bir ayna olabilir yine de. Bir ayna ki ona baktığında kendi güzelliğini görebilesin. Ve nasıl yansıyorsa senin güzelliğin şu aynaya, nasıl sen olmasan bir büyük boşluktan başka bir şey düşmeyecekse şu aynaya, işte öylece bilesin ki o en parlak ışığın yansımasından başka bir şey değildir senin de güzelliğin.”(s.29)

Yakub’un Yûsuf’u Diğer Oğullarından Ayırması
      Bu başlık altında yakub’un yusufu diğer onbir kardeşinden daha fazla sevmesi anlatılıyor. Ve şöyle diyor Yakub: “Yusuf da onbir kardeşi kadar evlat bana. Neyleyim ki yusuf’tan fazlası var Yûsuf’ta.” (s.31)
     Kitabın ilerleyen sayfalarında Yakub’un Büyük Oğullarını Töhmetten Kurtarması, Kardeşlerinin Yusuf’u Kıra Götürmek İçin Yakub’tan İzin Alması, Yusuf-ı Biçareyi Kardeşlerinin Çâha Attğıdır, Kardeşlerinin Yusuf’u Kuyudan Çıkarması ve Kardeşlerinin Yusuf’u Yedi Dirheme Satması başlıkları altında Yusuf’un başından geçenler anlatılıyor.

Kurdun Utancı, Kuyunun Sevinci, Aynanın Aydınlığı
     Bu başlık altında kardeşlerinin Yûsuf’u kuyuya attıktan sonra Yakub’a onu bir kurt yedi demeleri anlatılıyor. Kurt şöyle söylüyor: “Duydunuz işte, duyduk hep birlikte. Ne dedi Yûsuf’un kardeşleri: deriz ki Yûsuf’u kurt yedi. Anlatacaklar şimdi herkese. Herkesler böyle bilecek beni. Yakub da böyle bilecek. Kervancılar Yûsuf’u alıp gittiler. Yusuf  Ken’an’a kim bilir, belki de hiç dönmeyecek. Yûsuf’u kurt yedi diye bilinecek. Nasıl herkese duyurayım da sesimi diyeyim: bu anlattığınız ben değilim, ben bu anlattığınız değilim. Yûsuf’u ben nasıl yerim? Ben Yûsuf’u nasıl yerim?”(s.50-51)

BÖLÜM 3 : ZÜLEYHA’NIN RÜYASI

      Bu bölümde öncelikle Züleyha şöyle tasvir ediliyor: “ Irmak kıyısında Mısr’ın en zengin en soylu saraylarından birinde. Annesinin bir tanesi, babasının güzeli Mısr’ın en güzeli. Su damlası, lotus dalı Züleyha. Gönüllerin emeli. Züleyha çöl çiçeği, Mısr’ın en parlak seheri. Kaç gönle tuğ diken genç ece. Kaç ülkenin hakanı olup da henüz ele geçmemiş kale, ele geçmeyen ülke, fethedilmeyen şehir. Adı Hint’ten Yemen’e uzayıp giden efsane.” (s.59)
    Daha sonra bölümde Züleyha’nın gördüğü esrarengiz rüya anlatılıyor. Züleyha rüyasını derhal dadısına anlatıyor. Ve dadının cevabı şöyle belirtiliyor kitapta: “ Âh dedi dadı, benim kızım, Mısr’ın en güzeli, sen anlat yine de, içinde kalmasın. Ama şu gözlerinde açan yıldız, şu tenine konan çiçek, ben çoktan anladım.” (s.62)

Züleyha’nın Yanılgısı
    Bu başlık altında Züleyha’nın rüyasında gördüğü kişiyi Potifar sanması ve Potifar’la evlenmeyi kabul etmesi ve daha sonradan yaşadığı pişmanlık anlatılıyor: “Anladı ki Züleyha, Potifar’la hayat bir uzun gece, sabahı olmayan. Tek kişilik bir ölüm, tek kişilik bir yağmur.
    Potifar’a göre Züleyha üç hece. Sarayın dar koridorlarında sınırsız bir güzellik. Bir görüntü ele güne, bir iktidar sağlaması. Potifar Mısr’ın en güzel kızının kocası. Potifar en nadide elmasın sahibi. Ama o kadar, sadece o kadar.” (s.64)

    Öykü: dilenci ve Züleyha. Züleyha’nın dilenciye gülümsemesi, Yûsuf pazarda, Yûsuf’un Züleyha’nın yanında büyümesi, Züleyha’nın Yûsuf’u hatırlaması başlıkları altında Yusuf ile Züleyha’nın karşılaşmasından sonra geçen bazı olaylara yer veriliyor.

Yûsuf’un Gözleri, Elleri ve Alnı İçin Kaside Önce: Yusuf’un Gözleri
    Bu başlık altında Yûsuf’un güzelliğine yazılmış bir kasideye yer veriliyor. Bu kasidenin bir bölümünde Yûsuf’un gözleri şöyle anlatılıyor:
  “Yûsuf’un gözleri bir derin kuyu
  Yûsuf’un gözleri bir derin bahçe, yağmur yemiş gül vurgunu bir yasak kent, surları kuvvetli, bir iç  şehir, kapıları kilitli
   Yağmurdan sonra açan güneş Züleyha’ya Yûsuf’un gözleri, güneşten sonra yağan yağmur, yine Yûsuf’un gözleri
    Yûsuf’un gözleri zindan nedir bilmeyen Züleyha’nın zindanı, Yûsuf’un gözleri Züleyha’nın zindanında gün başlangıcı.” (s.75)

Sonra: Yusufun Elleri
Bu  başlık altında yine Yûsuf’un güzelliği anlatılıyor.
“Yûsuf’un elleri bir salkım üzüm
Bir akzambak şakağında Yûsuf’un eli
Kimi parmakları elif, tırnakları karanfil
Kimi parmakları kalem, tırnakları gül
                                      Elleri  Yûsuf’un .” (s.76)

En son: Yûsuf’un Alnı
Bu başlık altında yine Yûsuf’un güzelliği konu ediliyor.
“Yûsuf’un alnı bir açık deniz
Bir dingin akıntı, bir suskun ırmak
Durgun sular derin akar.” (s.78)

Züleyha’nın Sabrı
     Bu başlık altında Züleyha’nın Yûsuf’a kavuşmak için göstermesi gereken sabır, tahammül ve Züleyha’nın çektiği sıkıntılar anlatılıyor.
“Yolu uzun, çok uzun Züleyha’nın. Aşk verilmiş ona, aşkı bilmiyor. Sabır verilmiş sabra sahip çıkamıyor.” (s.93)

Züleyha’nın Yûsuf’u Çağırması: Gelsene!
     Bu  başlık altında Züleyha’nın Yusuf ile odada yalnız kalması, Züleyha’nın çekiciliği, Yûsuf’u yanına çağırması anlatılıyor. Yûsuf’un Züleyha’nın çağrısına cevabı ise kitapta şöyle anlatılıyor: “ Yusuf’un gözleri bir an bile dikili olduğu yerden kaymadı, Allah şahitti. Züleyha ne kadar ateşse Yûsuf o kadar iffetti.” (s.106)
Yûsuf’un Duası: Rabbim Bana İstememeyi İsteyebilmeyi Nasip Et
    Bu başlık altında Yûsuf’un Züleyha karşısındaki şu duasına yer veriliyor:
   “Rabbim, dedi, Yûsuf, sen bana, kendi isteğimin dışında şu iklimde ve şu odada bulunduğum şu anda, Züleyha’yı istememeyi isteyebilmeyi nasip et. Katından bir esirgeme ver. Değil mi ki isteğe yaklaşınca, istememeyi istemek artık imkânsızlaşır. Bu yüzden değil mi rabbim, senden gelen yasaklar “yapma” ile değil, “yaklaşma” emri ile başlar. Yaklaşırsam eğer şu içimdeki doğal olan akışla Züleyha’nın ırmağına, yaklaştıktan sonra “yapmam” diyemem. Üstelik yaklaşırsam eğer, yapmamayı da artık dua edemem. Daha kolay olan “yapma” değil, “yaklaşma”.” (s.108)

     “Yusuf dedi züleyha, sen benim, evvel düşen şehrimsin, ahi düşen şehrimsin. Ezel düşen şehrimsin, ebed düşen şehrimsin. Yusuf, dedi züleyha; kalbin seni benimsin yalnız benimsin;kalbin ben, seninim yalnız seninim.” (s.121)
   “…çünkü dedi züleyha, güzelliğin bir derin kuyu senin. Bir düşene kurtuluş kolay olmaz. Ne mutlu kalbine düşene, ve ne mutlu kalbine sen düşene.” (s.122)
Züleyha’nın Yûsuf’a Mektup Yazmaya Başlayıp da Hitaptan Öteye Geçememesi
Bu başlık altında Züleyha’nın Yûsufa bir mektup yazmak isteyip bu mektuba başladıktan sonra devam edememesi şöyle anlatılıyor: “ Züleyha, Yûsuf’a mektup yazmaya başlayınca, Yûsuf diye başladı, Yûsuf diye bitirdi. Gördü ki hitaptan öteye geçemedi. Anladı ki aşkın namesinde ser-nameden öte kelâm yok. Ve Züleyha’nın lügatinde Yûsuf’tan öte sözcük yok.” (s.130)

Züleyha’nın  Eski Güzelliğini Geri İstemesi
Bu başlık altında Züleyha, zaman geçtikçe yaşlanmış ve eski güzelliği kaybetmiştir. Züleyha’nın eski güzelliğini geri istemesi konusu burada vurgulanıyor.
“ Acımasız bir yaşlılık ve çok kollu bir ahtapot gibi hastalık tarafından kuşatılmışsa da kalbinden daha fazla acıyan yeri yoktu. Züleyha hâlâ aşktı.” (s.145)
“Ve bildi ki durur görünen hayat, devamlı değişmektedir ve şehin geda düşmesi zannedildiği kadar da zor değildir. Yeni bir deyim daha girdi lisanlara bu anlamda: dilencinin Züleyha’ya gülümsemesi.” (s.146)

BÖLÜM :4 FİRAVN’IN RÜYASI

Zindan
     Bu başlık altında Yûsuf’un zindana atılması anlatılıyor. “ Yûsuflar ki mazlum, Yûsuflar ki masum, Yûsuflar ki her birinin alnından bir elif geçer, Yûsuflar ki her birinin alnından, Yûsuf’un alnının yazısı geçer. Yûsuflar ki görülür dava Mahkeme-i Kübra’da, “şahit olarak O yeter” büyük Divan’da.

Züleyha Oradaydı
   Bu başlık altında Yûsuf’un zindandan çıkarılması, Züleyha’nın da orada bulunması ve o esnada olanlar anlatılıyor.
    “O masum! Diye başladı içlerinden birisi, en yüreklisi. Onu isteyen bizdik, biz kadınlardık; sular gibi onun güzelliğinin fidanına aktık. O iffetin ta kendisi, diye devam etti diğeri, ne tanıdığımız erkekler arasında ve ne de tanıdığımız kadınlar arasında eşi bulunmayacak kadar iffetli hem de…” (s.171)
   “Züleyha oradaydı. Yûsuf’un içinden ok yemiş bir ceylan geçti. Züleyha oradaydı. Yûsuf’un düştüğü kuyuya bedevinin aynasından aydınlık indi. Züleyha oradaydı. Yûsuf’un düştüğü zindana güneşin, yansıması değil kendisi geldi. Sanki gece, oda, Züleyha. Yûsuf sanki bu defa Züleyha’nın odasından Züleyha’nın gösterdiği yoldan geçerek çıkıp gitti.” (s.172)

Özet : Yusuf’un Mısra Aziz Olması ve Züleyha İle Evlenmesi
     Bu bölümde Yûsuf ile Züleyha’nın evliliği anlatılıyor. Yûsuf evlendikleri günün sabahında merhaba gazelini söylüyor. Bu gazelin bir bölümü şöyledir:
“ Ben, Yûsuf, sınanmış bir kalbin sahibiyim
Şöyle buyur, bu alp senin efendim
Şimdi ben, Yûsuf, tut ki Mısr’a azizim, efendiyim
Boynumdaki künyede hâlâ vasfım yazılı: Züleyha’ya köleyim.” (s.180)




BÖLÜM: 5 DUA

“ Ey rabbim!
Mülkten bana nasibimi verdin.
Ve bana rüya ilmini öğrettin.
Ey gökleri ve yeri yaratan!
Sen dünyada da, ahrette de benim sahibimsin.
Beni Müslüman olarak öldür.
Ve beni
Salihlerin arasına kat.
                                                                    Yusuf 101.”


BÖLÜM :6 YAZICININ SON SÖZÜ, YAZININ KADERİ

    Bu bölümde yazar şöyle söylüyor: “Yazının bedeli vardır bilirsiniz. Kurban ister, kan ister. Ter ister, göz yaşı ister. Bu yüzden kaderi ağırdır. Yazının kalbi vardır.
   Kalbin titreşimi parmak uçlarının titreşimine uyduğunda ortaya çıkan sözün hükmü vardır.”(s.224)
  Daha sonra kitabın genel olarak bir özetini yapıyor ve kitabı, ”Minnet Hüda’ya devlet-i dünya fena bulur /  Bâki kalır sahife-i alemde adımız (Bâki)”(s.244)  beyitiyle sonlandırıyor.



Fuzuli - Su Kasidesi

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su

(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan
su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda
vermez.)

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su

(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa
gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök
kubbeyi kaplamıştır, bilemem..)

Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su

(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden
benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim
akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana
getirir.)

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su

(Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim
yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen
kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.)

Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su

(Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile
mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine
su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.)

Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su

(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi,
gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar
uğraşsa yine de) gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki
tüylere benzetemez. )

Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n'ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su

(Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim
ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek
dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.)

Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su

(Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan
bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su
vermek hayırlı bir iştir.)

İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su

(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste
ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır,
söndür. Susuzum bu defa da benim için su ara.)

Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su

(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su
içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum,
sofular da kevser istiyorlar.)

Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su

(Su, her zaman senin Cennet misâli mahallenin
bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş
salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.)

Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su

(Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden
kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere
bırakamam.)

Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su

(Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem,
öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla
sevgiliye su sunun.)

Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su

(Servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık
ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi
(yalvarıp aracı olması bu dikbaşlılığından)
kurtarabilir.)

İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su

(Gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül
efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek
istiyor; bunu engelleyebilmek için suyun gül
dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını
değiştirmesi gerekir.)

Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr'a su

(Su Hz. Muhammed'in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli
ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça
göstermiştir.)

Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su

(İnsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz.
Muhammed'in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su
serpmiştir.)

Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu'cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su

(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını
tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su
meydana çıkarmıştır.)

Mu'cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su

(Hz. Peygamberimiz'in mûcizeleri dünyada uçsuz
bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o
mucizelerden), ateşe tapan kâfirlerin binlerce
mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.)

Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr'a su

(Mihnet günü Ensâr'a parmağından su verdiğini (bir
mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse
hayret ile (şaşa kalarak) parmağını ısırır.)

Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su

(Dostu yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb-
ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse (o su,
düşmanına) elbette yılan zehrine döner.)

Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su

(Abdest (almak) için el uzatıp gül (gibi olan)
yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su
damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.)

Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su

(Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan
taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su

(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık
salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da
olsa o eşikten dönmez.)

Zikr-i na'tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su

(Sarhoşlar içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek
için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na'tının
zikrini dillerinde tekrarlamayı (dertlerine)
derman bilirler.)

Yâ Habîballah yâ Hayre'l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su

(Ey Allah'ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı!
Susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp
dâimâ su diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.)

Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi'râc'da
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su

(Sen o kerâmet denizisin ki mi'râc gecesinde feyzinin
çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.)

Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su

(Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa,
güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel
su iner.)

Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su

(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış,
(ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden
ümitliyim.)

Yümn-i na'tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü'lü şeh-vâra su

(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî'nin (alelâde)
sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su
(damlası) gibi birer inci olmuştur.)

Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su

(Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan
düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su
(gözyaşı) döktüğü zaman,)

Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su

(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat
çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını
ummaktayım.)
Şair Fuzuli